23 Mayıs 2012 Çarşamba

Rebecca (1940)

veya Manderlay malikanesinin gizemi


Alfred Hitchcock ingilitere'de çektiği filmlerle ses getirmeye başlayınca Rebecca'yı çekmek için Amerika'ya gitti. Yanında da kaliteli bir ingiliz oyuncu kadrosu götürdü. Laurence Olivier hiç tartışmazsız zamanının başarılı oyuncularından. Ne kadar klasik ingiliz edebiyat eseri varsa Laurence Olivier orada, Aşk ve Gururdan tutun, Hamlet'ten her telden çalan, tiyatro kökenli bir oyuncudur. 


Asıl genç kızı canlandıran Joan Fontaine harika bir performans sergilemiş ki oyunculuğu oldukça doğal buldum.




Zengin bir bayanın kişisel hizmetçisini oynayan Joan Fontaine sosyete zengini, yakışıklı ama kalbi kırık Mr. de Winter’le tanışır. Tanışmanın ardından tatilini bir talihsizlik sonucu hasta yatağında geçirmek zorunda kalan orta yaşlı Mrs. Van Hopper, de Winter’in acı dolu geçmişini bizimle paylaşır. De Winter’in güzel, sosyetede herkes tarafından sevilen, kusursuz, hayat dolu eşi Rebecca, trajik bir yelkenli kazasında boğularak ölmüştür. Film, sahnede asla göremeyeceğimiz ama ismi geçtikten sonra bizden hiç ayrılmayacak olan Rebecca hayaletini önce gizler ve kısa süren bir aşk masalına dönüşür. Güzel hizmetçi, Mrs. Van Hopper’ın da hasta olmasıyla eline geçirdiği tüm boş vakitleri de Winter’le geçirmeye başlar ve bu ilişki Mrs. Van Hopper’a bir hizmetçiye mal olur. Çünkü sisler içindeki saraydan bozma İngiliz malikanesi Manderley’in yeni hanımı genç bayan Mrs. de Winter olacaktır. (alıntı: sanatlog)




Filmi değilişk bölümlere ayırmak mümkündür. İlk olarak genç kız ve de Winter arasındaki tanışma ve aşık olma fasılına tanık oluyoruz, sonraysa Joan Fontaine evin hanımı olarak Manderlay malikanesine gidiyor ve orada bir hizmetçi ordusuyla karşılaşıyor. Hizmetkarların başında kafadan biraz kontak olan Mrs. Danvers var, kendisini görünce ne demek istediğimi anlayacaksınız.

<><><><><><><><><><> <><><><><><><><><><> <><><><><><><><><><>
Bayan Danvers, baş hizmetkar





Bizim kız iyi niyetli ve altın kalpli ama Manderlay malikanesinde bazı nahoş şeyler oldu ki kızımız araştırmalarına başlar ve Rebecca etrafında dönen gizemin etkisi onu da sarmalamaya başlar.  Filmdeki gizem kendini gayet net hissetiriyor, öyle puslu bir atmosfer yok. Uzun film süresine rağmen hiç sıkılmıyorsunuz. Fakir kız zengin eve gelin olarak gelir. Bu açıdan bizim Türk filmlerinin hikayelerine benziyor ama Hitchcock söz konusu olunca hep fazlası olur. Rebecca başlarda bir hayalet hikayesini andırsada içinde psikolojik öğeler barındıran sıkı bir polisiye filmidir.


Yalnız Laurence Olivier zatın zaman zaman o yapmacık öfke nöbetlerine biraz söylendim ama adama hak vermek lazım kendisi ingiliz, bizim gibi eksantrik bir güneyli değil, yani tekme tokat olaya girişmiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder